9 Ekim 2011 Pazar

Wellcome Back!

bloğun şifresini ve kullanıcı adını unuttum iyi mi? Neredeyse 6 ay olmuş bir şey yazmayalı.. Yarından itibaren full-throttle!!

26 Nisan 2011 Salı

Dalgalandım da Duruldum...

 

Ama kimsenin ardından koşup da yorulmadım...

Her biten uzuunn ilişkinin ardından, daha doğrusu her travmatik olayın ardından benzer davranışlar sergiler insanlar... İlki "denial" sürecidir.. Reddedersiniz.. Kabul etmemeye çalışırsınız, bunu bazen kendi kendinizi, bazen de muhatabınız kimse onu aksine ikna etmeye çalışarak yaparsınız.. Ardından "acceptance" gelir.. Yani olayı ve yıkımı kabullenir, kabuğunuza çekilirsiniz... 3. aşama farklı alt bölümlere ayrılmakla birlikte genelde "reaction" olur.. Yani bir tepki gösterirsiniz... Bu yansıtma da olabilir, örtme de, başka birşey de.. Travma biten bir ilişki ise genelde üstünü örtme sık yapılanıdır..

Peki hangi battaniye ile örteceksiniz? Olay özelinde bu, "başka kişiler", bana özelinde ise "başka dişiler" oluyor... Artık neyi gömeceğinize göre, içinizde açılan çukurun boyutuna göre o "başka dişiler"in nitelik ve daha önemlisi niceliği değişebiliyor..

Ben son iki post arasında blogger yasağından da kaynaklı olan uzun boşlukta kendi çukurumu doldurdum diyebilirim... Zor oldu, değişik tipte farklı insanlarla çok sayıda denebilecek ilişki yaşamaya maloldu; tabi bir o kadar da ilişki bitirmeye; peki değdi mi? Kesinlikle!




Tam bir okyanus fırtınası gibi yaşadım... Vardığım sürat, kaldırdığım deniz bazen beni bile şaşırttı..  Ama dürüst oldum, kimseye birşeyler vaad etmedim. Kimseye sadakat yemini etmedim, zaten sadıklık da etmedim. Aşık olmadım, aşık etmedim (umarım); rolümü oynadım, işimi yaptım ve bitti..

Artık duruldum... Sanırım hayatımda yeniden mutedil bir döneme girdim... Bir terapi gibi yaşadım, karar vererek yaşadım, kendi kararımla sapıttığım bir dönem yaşadım ve yine kendi kararımla bitirdim.

Artık durgun sulardayım... Biliyorum ki bundan sonra hiçbir hareketim önceden aldığım bir etkinin gecikmiş tepkisi olmayacak... Aldığım darbelerin tepkilerini yeterince verdiğime inanıyorum artık.. Bundan sonra herşeyimle %100 ben olacağım... Ne yapıyorsam öyle yapmak istediğim, öyle hissettiğim için yapıyor olacağım... Daha önemlisi artık birşeyler hissedeceğim...

Dedim ya, duruldum ve yeniden kendim oldum...


















Fotoğraflar:
1/ 2- Bernard Stamm (Velux 5 oceans yarışında Biscay körfezinde 10 beafort havada körfezin dışına doğru orsalamaya çalışıyor)
3- Bencik Koyunda (gökova körfezi) demirlemiş tekneler... 

26 Şubat 2011 Cumartesi

Social Network!!!

Eh! 
Her insan evladı, başına gelen şeyler belirli bir süre hayatını boka batırıyorsa da; zamanla toz atışınca hayatını yeniden kurma içgüdüsüne ve bunu yapma yeteneğine sahip genleri olduğunu fark ediyor... Ben de ettim.

Şu oldu, bu oldu; çok merak eden yukarıdan okusun olan biteni- ve şubat sonuna dayandık. Her insan evladı gibi benim de belli ihtiyaçlarım olduğunu söylememe gerek yok sanırım... 

İnsan herşeyden önce yenilik istiyor hayatında... Sanırım eskinin üzerine çekebileceği en kalın çizgiyi çekmekte "yeni" nin yardımının hazırda var olandan daha fazla olduğuna inanmasından bu... Yani bu davranışları sadece güdülerle açıklamanın mantığı yok gibi... 

İstediğin her eylemin nesnesi zaten hayatının bir yerinde var olduğu; uzanıp  alabileceğin halde, illaki daha önce görmediğin sesleri, ortamları, muhabbetleri ve bedenleri istiyor olmanın başka bir açıklaması olamaz. 

bende de böyle oldu... Duygusal olarak yeni şeyler söylemeye ve yaşamaya hazır hissettiğim anda, fark ettiğim; bunları tanıdığım adını sanını huyunu suyunu bildiğim insanlarla yaşamak istemediğimdi. Bu dürtünün  en sığ hali "bacımsın" muhabbeti oluyor herhalde... E peki n'oolacak? Nasıl tanışacaksın o "yeni"lerle.. İşte burada bu yazının başlığı devreye giriyor...

Adamlar yapmış; Mark Zuckerberg facebook'u tam olarak bu amaçla kurmuş ve sonra olay para amaçlı sapıtmışken, "siberalem" denen siteyi kuranlar, asıl amaçtan sapmamışlar... Kendini neyle tatmin etmek istiyorsan onu, çok ama çok rahatça bulabileceğin bir ortam... Binlerce erkek ve kadının profilleri üzerinden boyadıkları maskeleriyle yanyana dizildikleri bir Tarlabaşı Bulvarı resmen... Herkes hem alıcı hem satıcı... Pezevengi yok bu dünyanın (pardon var, yıllık 69 TL üyelik ücreti) Alınan satılan, değiş-tokuşu yapılan şey ise para yerine karşılıklı tatmin... Cuk oturan gavurca deyimiyle: No Strings Attached

Sadece bir haftada kemiksiz et de buldum, kemikli dil de... Hatta hiç ummadığım kadar  yüksek sosyo-ekonomik ve entellektüel seviyeyle karşılaştım... Tamam, genele yayılmış bir seviyeden bahsedemeyiz, ancak herhangi bir sokağa çıksam; saatlerce Marillion özelinde 80'ler dünya müziği  üzerine konuşacağım, ardından da sevişeceğim bir karşı cins bulma  ihtimalimin sıfırın altında olduğunu kabul etmek gerek... 

Başka nerede; son derece komik bir muhabbetin ortasında sohbete "balıklarının doğurmaya başlamasından dolayı yavrular yem olmadan bölme ayırmak için" ara veren, ve gerçekten işi bitince geri dönen bir hatunla tanışabilirsiniz ki?  

12 Şubat 2011 Cumartesi

LIFE SUCKS!


Harbiden öyle...

Yani blogun başında görülüyor zaten ilk hadiseler... De bu işin bir yerde sona ermesi gerekmez mi ya! 

Hatun ayrılma kararı aldı ve bunu hiç zaman kaybetmeden ve çevirme çalışmaları için fırsat tanımadan uyguladı; çocukla görüşmeler vs. kısıtlandı...

Üstüne sipariş edilen güzelim Bayerische Motoren Werke araçtan, araba gümrüğe geldikten sonra vazgeçildi, onun yerine moderate bir fransız edinildi... Üstüne işler zangırdamaya başladı, tahsilatlar düştü... Tehlikeli bir durum yoksa da zil takıp oynanası birşey değil bu.. 

Devam edelim, satılması gereken bir ev var ortada ve fakat iki aydır bütün emlakçıların "çok açıldı maşallah" olduğu konusunda ağız birliği ettiği siktimin piyasasında bir tane ciddi alıcı bulunamadı...  Yine boşaltılıp taşınılması gereken evdeki kiracı da "haftaya çıkacağım, öbür gün çıkacağım" ağızları yapa yapa şubatın ortasını getirdi (call-tuck!)...

Bu tip durumlarda insanın siyasal sosyal sportif  aidiyetlerinden birkaç gol atıp skoru dengede tutması, daha doğrusu maça (hayata) tutunma fırsatı vermesi fena olmazdı değil mi?  Yok hayır... Sadece sevdikleri değil, tanrı tarafından da terk edilme hali yaşıyoruz (biz? me, myself & I)... 

Önce zaten başından beri iyi gitmeyen Galatasaray dibin de dibini aramakla meşgul son 2 aydır... Bu her zamanki standart problem diye fazla üstüne düşülmeyebilir...  Ancak, seyrettiği her sportif olayda da birini tutmakta ısrar eden bir adama bu kadar yüklenme be! İki dip örnek vereyim de aradakileri söylemeye gerek kalmasın... Bir keyif vasıtası olarak izlediğim Barça berabere kaldı... Devam edelim; bu da olmaz derken,  sırf lanetimi test etmek için Clippers - Cleveland maçında 26 maçtır kazanamayan cleveland karşısında L.A.jr takımını tuttum ve sayemde şovalyeler 55 gün sonra galibiyet yüzü gördüler... 

Ne denir buna? YUH!!!

Artık herşeye ilgisizim tamam mı! Benim yüzümden başkaları da acı çekmesin... Sadece rakım sahte olmasın yeter... Suyun / buzun da bozuk olacak hali yok ya! 

7 Şubat 2011 Pazartesi

BOŞLAMA!!!

Bu blog hem dert yanılacak, gerektiğinde ağlanacak bir duvar; hem de her tür format / virüs / hırsızlık tehlikesinden uzak bir bireysel hafıza, bir günlük olacaktı güya...  Ama şimdi bu tarihten geriye bakınca sahibinin ihmalkarlığından ve dağınıklığından başka birşey görmek mümkün değil... 

Gündem biraz yoğundu vs. ama, sanki anlatılacak, yazılacak hiçbir şey yoktu gibi davranmak da; ne bileyim,  olmamış... Hele hele olayı "yaşadığım bireysel yıkımın enkaz kaldırma çalışmalarına dair kullanıcı raporu" formatından sıyırıp; "burada herşey olacak, müzik de futbol da"  moduna çevirme çabalarım hiç hoşuma gitmedi... Tamam, hayatta herşey var, ama burası hepsi için değil... En azından ana fikri herşey değil.. 

Bugün 7 Şubat... Geçen hafta minik sevgilim 3 yaşını bitirdi... Hem babasından hem annesinden yüzlerce km ötede, yanında iki morukla kutladı doğum gününü... Eminim eğlenmiştir de, ama..... böyle olmamalıydı... Özür dilerim kızım... Babanın senden özür dilemesine alışsan iyi olur, çünkü önümüzdeki birkaç yıl daha, en azından sen hangi gününü kimle geçireceğine kendin karar vermeye başlayana dek bu böyle gidecek, ve baban senden hep özür dileyecek... 

Özür dilerim, küçük sevgilim.....